BMW Group Heritage Cards

    01 | BMW UÇAK MOTORU IV.

    Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman İmparatorluğu, savaş uçakları için acilen verimli motorlara ihtiyaç duyuyordu. Ancak, BMW’nin öncüsü olan motor üreticisi Rapp Motorenwerke, bu motorları tedarik edemiyordu. Tasarım mühendisleri, savaş uçaklarının hızla tırmanmasına ve olabildiğince fazla irtifa kazanmasına olanak tanıyacak motorlar geliştirme kapasitesine sahip değildi. Bu ihtiyaçlar, hava muhaberesi alanında üstünlük kazanmak temel bir gereklilikti. Bu noktada, Max Friz adında genç bir mühendis, Stuttgart’ta bulunan Daimler Benz’den Münih’e geçti. Aklında yeni bir motor fikri vardı. Bu fikir karşısında ikna olan ordu altı yüz motor siparişi vermekte gecikmedi. Ancak “Rapp” markası çok da iyi bir algıya sahip olmadığından ürünün başarılı olması için yeni bir ad arayışına girildi. Bu nedenle, 1917’nin Temmuz ayında firma ismini “Bayerische Motoren Werke GmbH” olarak değiştirdi. Yenilenen firma, “BMW Illa” adını verdiği yeni uçak motoru sayesinde büyük bir atılım yapmış oldu. Bir sonraki model olarak burada gösterilen “BMW IV” de adını tarihe yazdırmayı başardı. Tıpkı “Illa” gibi bu motor da yan yana çalışan altı silindirli sıralı bir motordu. Oldukça yüksek irtifalarda çalışmak üzere özel olarak geliştirilmiş bir karbüratöre sahip olan motor, “üst ölçülü, yüksek sıkıştırma oranlı bir motor” olarak tasarlanmıştı. Bu tasarım, motoru özellikle yüksek irtifalarda verimli hale getirdi. 17 Haziran 1919 tarihinde Franz Zeno Diemer adlı bir pilot neredeyse 10.000 metreye, yani başka bir ifadeyle 32.800 fitin üzerine çıkmayı başardı. Uçuş irtifası konusunda yeni bir dünya rekoru anlamına gelen bu olay, Almanya’nın o zamanlar sertifikasyon kuruluşu Fédération Aéronautique Internationale FAI birliğinin üyesi olmaması nedeniyle rekor olarak kabul edilmemişti. Ancak, BMW markası pazara açılmış ve gelecekteki başarılarının temelini atmıştı. Kısa aralıklar yaşanmış olsa da uçak motoru üretimi İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar BMW’nin en önemli iş alanı olmaya devam etti.

    BMW M 2 B 15.

    Motosikletler, BMW’nin kurumsal tarihinin erken dönemlerinde önemli bir rol oynadı. Bunun nedeni, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da uçak motoru üretiminin yasaklanmış olmasıdır. Bu dönemde BMW’nin başka bir yol haritasına ihtiyacı vardı. Çözüm açıktı: mühendislerin ve teknisyenlerin becerilerini otomobil ve tekne motorları üretmek için kullanmak. Sonuç, aynı zamanda BMW’nin ilk motosiklet motoru olan ve “Bayern Kleinmotor” adıyla pazarlanan M 2 B 15 motoruydu. Bu, mühendislerin bir İngiliz modelini baz alarak geliştirdiği, 500 cc hacimli karşılıklı 2 silindirli bir motordu. O dönemde, az da olsa satın alma gücü olan herkes İngiliz motosikletleri kullanıyordu. Karşılıklı çift silindirli motorların motosiklet üretimi için çok uygun olduğu anlaşıldı ve bunun nedenlerin biri de insanların motorun akıcı çalışmasından etkilenmesiydi. BMW tarafından üretilen karşılıklı çift silindirli motor özellikle güvenilir görülüyordu. BMW, 1920’den itibaren Almanya’daki çeşitli motosiklet üreticilerine “Bayern Kleinmotor” tedarik etti. Bunlar arasında Nuremberg’deki Victoria da vardı. Burada motor, silindirler boylamasına yerleştirilecek şekilde özel bir şasiye monte edildi. BMW, 1923 yılında kendi motosikletlerini üretmeye başladı. BMW, ilk modeli olan BMW R 32 için M 2 B 15’i kısmen modifiye etti; böylece hareket yönüne dik açılardaki silindirlerle monte edilebiliyordu. Bu yapı günümüzde de BMW motosikletlerinin tipik bir örneğidir.

    BMW R 32.

    BMW tarafından 1923 yılında piyasaya sunulan ilk motosiklet olan BMW R 32, şirketin tarihinde bir kilometre taşıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Versailles Antlaşması kapsamında Alman İmparatorluğunun uçak motoru üretmesi yasaklandı. BMW, bu dönemde şirketin çeşitli motosiklet üreticilerine pazarladığı karşılıklı 2 silindirli motorlar da dahil olmak üzere sivil amaçlı motorlar üretti. Ardından mühendis Max Friz, BMW’nin R 32 adıyla anılacak olan kendi motosikletini geliştirme fikrini ortaya attı. Karşılıklı çift silindirli motoru, silindirleri hareket yönüne dik açılarla gelecek şekilde monte etti. Bu kurulum, daha iyi soğutmaya olanak tanıyordu. Arka tekerlek için, o dönemde yaygın olan zincirli veya dişli kayış tahriklerine kıyasla neredeyse bakım gerektirmeden motor gücü aktarımı sağlayan bir kardan mili kullandı. Bu fikirler kendi içlerinde yeni olmasa da daha önce hiç kimse bunları birlikte kullanmamıştı. BMW bir kez daha mühendislik tarihi yazıyordu. Böylece, R 32 ile gelecekteki üretim serilerinin temelini atmış oldu. Modelde kullanılan siyah renk de uzun süre popülerliğini korudu. Bu stil, 1960’lara kadar BMW motosikletlerinin tipik görünümü olarak kaldı. Ancak, üstün kalitenin bir bedeli vardı. Opsiyon olarak sunulan elektrikli farlar ve elektrikli korna ile BMW R 32, o dönemde Almanya pazarındaki en pahalı motosikletti.

    BMW R 63.

    Bu dönemde motosiklet işi oldukça başarılı gidiyordu. 1928’de BMW aynı anda dört yeni motosikleti piyasaya sundu. Bunlardan biri, 750 cc hacimli motoruyla bir ilk olan BMW R 63 modeliydi. 120 km/sa azami hıza kolayca ulaşan 24 beygir gücündeki bu spor motosiklet karşılıklı çift silindirli motora sahipti. Bu özellik R 63 modelini Avrupa’da dönemin en hızlı seri üretim motosikletlerinden biri haline getirdi. Ekstrem kısa stroklu çalışma için tasarlanan motor bu bakımdan yarışlar için idealdi. Birden çok zafer kazanmayı başarmış Alman motosiklet yarışı şampiyonu Ernst Jakob Henne, 1929 yılında Münih’in kuzeyindeki bir köy yolunda motosikletle karada hız rekoru kırdı. Modifiye edilmiş ve kompresörlü bir R 63 yarış motosikleti kullanıyordu. Hız göstergesi 216,5 km/sa değerini göstermişti. Ancak R 63 piyasada uzun süre kalmadı. Piyasaya sunulduktan sadece bir yıl sonra BMW, R 63 de dahil olmak üzere borulu şasiye sahip tüm motosikletleri geri çekti ve bunları, preslenmiş çelik şasiye sahip yeni modellerle değiştirdi. Satış rakamlarının bir türlü yükselmemesinin nedenlerinden biri de motosikletin fiyatıydı. R 63 için imparatorluk markını gözden çıkarmak gerekiyordu. Bu fiyat, tıpkı motosikletin kendisi gibi sınıfının zirvesindeydi. Neticede, bu model tam olarak 794 adet üretildi ve satıldı. Bunlardan biri ABD’li otomobil fabrikatörü Henry Ford tarafından alınmıştı.

    BMW 3/15 PS DA 2 SALOON.

    Birçok kişi tarafından “Dixi” adıyla da bilinen BMW 3/15 PS, üretime geçen ilk BMW otomobildi. Takvimler 1929 yılını gösteriyordu. Otomobil, son derece başarılı ve kompakt bir İngiliz modeli olan Austin Seven’ın onaylı bir klonuydu. Alman versiyonu olan DA ise daha geniş çelik gövdesi, ayarlanabilir ön koltukları, daha geniş arka ve yan camları ve bunların yanı sıra dört tekerlekte de kullanılan kablolu fren sistemi gibi fark yaratan birçok gelişmiş özelliğiyle öne çıkıyordu. BMW’nin otomobil üretimine girmesi, şirketin tarihindeki başka bir kilometre taşını ifade ediyordu. BMW, 1896 yılından beri Wartburg ve Dixi markaları ile otomobil pazarında bulunan Fahrzeugfabrik Eisenach firmasını 1928 yılında satın almıştı. Lisans anlaşmaları ile birlikte seri üretim hattını da BMW devralmıştı. 2.500 Reichsmark fiyat etiketiyle gelen BMW’nin ilk otomobili, istenildiği takdirde taksitli olarak da ödenebiliyordu. 1929 yılında düzenlenen Uluslararası Alp Rallisinde birinciliği kazanan BMW bu sayede adından söz ettirmeyi başardı. “Deutsche Automobilzeitung” adlı Alman otomobil dergisinin yorumcusu bu başarıyı “paha biçilemez, mükemmel bir tanıtım” olarak adlandırdı. BMW, bir anda tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Artık “tüm dünya” BMW logosunu tanıyordu. 1920’lerin sonlarından itibaren, bir uçak motoru üreticisi olarak BMW’nin kurumsal geçmişini yansıtmak üzere bir pervaneyi anımsatacak şekilde dörde bölünmüş bir daireden oluşan logo kullanılmaya başlandı. Bununla birlikte, orijinal logo Bavyera eyaletinin renkleri olan beyaz ve maviden oluşuyordu. Özel sektör işletmelerinin ulusal amblemler kullanması kanunen yasaklandığından BMW, çözümü renklerin sırasını değiştirmekte buldu. Renklerin sırası önce mavi, sonra beyaz olacak şekilde değiştirildi.

    BMW R 2.

    1920’li yılların sonlarında, Almanya’da pazar payı almak için yaklaşık 200 motosiklet üreticisi rekabet ediyordu. İnsanların ilgisini çekmek için ürünlerin rakiplerine kıyasla öne çıkan özellikleri olması gerekiyordu. Bu tür özellikler bakımından defalarca başarılı olan BMW müşterilerin takdirini kazanmıştı. Müşteriler, BMW motosikletlerindeki üstün kalitenin, yenilikçiliğin ve sportif anlayışın farkındaydı. Bu nedenle, rakiplere oranla daha yüksek olan fiyatlar sorun olarak görülmüyordu. Bu duruma verilebilecek en iyi örnek, 1931 yılında piyasaya sunulan BMW R 2 modelidir. Bu tek silindirli ve 200 cc hacimli başlangıç seviyesi model, benzeri rakip modellere kıyasla yaklaşık yüzde 20 daha yüksek bir fiyat etiketiyle geliyordu. Buna rağmen motosiklet hızlı bir satış başarı elde etti. Seri üretimin ilk yılında 4.000 adetten fazla ürün satıldı. Satışlar 1937 yılına kadar zirve yaparak 15.000 rakamına ulaştı. BMW bir kez daha doğru konumlandırma stratejisinin meyvesini almıştı. 1928 yılından itibaren 200 cc hacme kadar olan motosikletler Almanya’da ehliyetsiz ve vergiden muaf olarak kullanılabiliyordu. Bu durum giriş seviyesi modellerine yönelik ilgiliyi arttırmış ve BMW’nin R 2 ile hedeflediği pazardaki müşteri potansiyeli tavan yapmıştı. BMW R 2, bir giriş seviyesi modeli olmasına rağmen daha hacimli modellerle özdeşleşmiş kaliteyi ve güvenilirliği sunuyordu. 1960’lara kadar tüm BMW motosikletler siyah renkte üretiliyordu. Motosiklet üzerindeki beyaz çizgiler, özel olarak eğitilen kadınlar tarafından çiziliyordu. Bu ayrıcalıklı boya uygulaması günümüzde halen kullanılmaktadır.

    BMW 315/1.

    Tutkuyu ve duyguları en yoğun haliyle ifade eden roadster modelleri, BMW koleksiyonun başyapıtları arasındadır. Roadster modellerinin tercih sebebi elbette ki pratiklik değildir. BMW, 1934 yılında bile roadster modelleri tercih edecek müşteri kitlesini yakından tanıyordu. Bu müşteri kitlesini, uzun ve şık tasarımlı motor bölmesine sahip aerodinamik otomobillerden ve 150 km/sa’e kadar uzanan hız göstergesinden etkilenen ve ayrıca sürat için ideal olan geniş yollara çıkmak, keşfedilmeyi bekleyen Alp geçitlerine doğru yol almak ve rakiplerini zahmetsizce sollamak için sabırsızlanan otomobil tutkunları oluşturuyordu. BMW, ilk roadster modeli olan BMW 315/1’i Berlin Otomobil Fuarı’nda tanıttı. Otomobil, günümüzde gerçek bir roadster modelinde halen aradığımız tüm özelliklere sahipti: Uzun motor bölümü kapağı, kısaltılmış bir arka tasarım, daha alçak ve geniş gövde, açılabilir hafif tavan ve elbette yalnızca iki koltuk. Arka tekerleklerde, hava direncini minimum seviyeye indirmek için tam kaplama kullanılmıştı. 1,5 litre hacme sahip altı silindirli motor kompakt ancak güçlüydü. BMW 315/1, o dönemde ciddi bir rakam olan 120 km/sa azami hıza bu motor sayesinde ulaşmayı başarıyordu. Bu spor otomobilin kazandığı popülerlik sonucunda BMW, 315/1 modelini küçük seriler halinde üretmeye karar verdi. Otomobili motor yarışlarında kullanmak ve bu durumun prestijinden faydalanmak isteyen BMW, 230 adet 315/1 üretti. Konsept başarıya ulaşmıştı. BMW 315/1 roadster otomobiller, Almanya ve yurtdışında gerçekleştirilen birçok önemli yarışta defalarca üst sıralarda yer almayı başardı.

    BMW 328.

    Motor yarışları, 1930’ların Almanya’sında oldukça popülerdi. Bu dönemde, adından söz ettirmek isteyen otomobil üreticileri spor otomobiller üretirdi. 1936 yılında bu furyaya katılan BMW, motor yarışlarına uygun spor otomobili BMW 328 modelini tanıttı. Yeni spor otomobilin tanıtımı da en az otomobilin kendisi kadar sıra dışıydı. BMW 328, bir otomobil fuarında alkışlar eşliğinde tanıtılmak yerine 14 Haziran 1936 tarihinde Nürburgring’de gerçekleşen Eifelrennen motor yarışlarında ilk kez boy gösterdi. Direksiyonda, o dönem dünya kara hız rekorunu elinde tutan motosiklet yarışı şampiyonu Ernst Jakob Henne vardı. Bir BMW Works sürücüsü olan Ernst Jakob Henne şirketin şüphesiz en ünlü temsilcisi konumundaydı. Henne, sıra dışı bir şekilde yarışa katılan otomobille 2 litrelik motor sınıfında yarışı kazanmayı başararak muhteşem bir sonuca imza attı. BMW 328, bir gecede motor yarışlarının efsanevi ismi haline gelmişti. Otomobilin ayırt edici dış tasarım özellikleri arasında motor bölümü kapağını sabitleyen iki deri kayış ve gövdeye entegre edilmiş ön farlar yer alıyordu. BMW 328’in yol tutuşu tüm rakiplerinden üstündü. BMW 328, motor yarışlarındaki ilk başarısının yıl dönümünde seri üretime geçti. 1940 yılına kadar 464 adet üretildi.

    BMW WR 500.

    Takvimler 28 Kasım 1937 tarihini gösterdiği sırada dönemin en başarılı Alman motosiklet yarışçılarından olan Ernst Jakob Henne, yeni bir meydan okumaya hazırdı. Henne, tam gövde kaplamalı BMW motosikletle dünya kara hız rekorunu son bir kez daha kırmaya kararlıydı. Bu hedefine 279,503 km/sa gibi inanılmaz bir hızla ulaşmayı başaran Henne’nin rekoru on dört yıl boyunca tekrar kırılamadı. Henne ve motosikleti, Almanya’da “Die Henne und das Ei”, yani “tavuk ve yumurtası” lakabıyla anılmaya başlandı. BMW şirketi, kurulduğu günden bu yana motosiklet yarışlarında yer almıştır. Bu katılım, mühendislik alanındaki yeniliklerin seri üretim öncesinde test edilmesine imkan tanımış ve markaya uluslararası arenada tanınırlık kazandırmıştır. BMW Works sürücülerinin elde ettiği pek çok zafer sayesinde BMW, her iki alanda da başarı kazanmıştır. Örneğin, Ernst Jakob Henne’yi ele alalım. Henne, ilk dünya kara hız rekorunu 1929 yılında neredeyse tamamen kaplamasız bir motosiklet olan BMW WR 750 ile kırmıştır. 1937 yılına kadar rekorlarının sayısı 75’e yükselmiştir. Aerodinamiğin yüksek hızlara ulaşmadaki önemini çok geçmeden kavrayan Ernst Jakob Henne, ilk kısmi kaplama panellerini atölyesinde kendi başına üretmiştir. Ardından, süperşarjlı BMW WR 500 için tam gövde kaplaması BMW’nin test birimlerinde geliştirilmiştir. O dönemlerde birçok yönden tam olarak keşfedilmemiş bir mühendislik alanı olduğu için bu rekor denemelerinin son derece riskli olduğunu hatırlatmak isteriz. Lastiklerin yüksek hızlardan dolayı jantlardan ayrıldığı veya aerodinamik kaplama panelleri nedeniyle dengesini kaybeden motosikletin yerden yükseldiği durumlar görülmüştür. Dönemin birçok motosiklet yarışçısı rekor denemeleri sırasında hayatını kaybetmiştir.

    BMW RS 255.

    Hafif yapının önemi, yeni geliştirilen ürünlerde önemini tekrar tekrar ortaya koymuştur. Performansı geliştirmek için ağırlığı azaltmanın temelinde “az ama öz” felsefesi yatar. BMW, bu prensibe uygun olarak uçak motoru üretiminden edindiği tecrübeleri 1917 yılından bu yana motosiklet ve otomobil üretimine de aktarmaya çalışmıştır. 1938 yılından kalan BMW RS 255’in oldukça şık bir havası vardır. Motosikletin gövdesinde kullanılan konik oval boruların yüksek yüke maruz kalan bölgeleri daha kalın, daha düşük yüke maruz kalan bölgeleri ise daha ince olacak şekilde tasarlanmıştır. BMW ayrıca, ağırlığı azaltmak için özel malzemeler de kullanmıştır. Motor ve kompresör muhafazasının yanında arka aks kapağı magnezyumdan, gidon ve koruyucu plaka gibi diğer bileşenler ise eşit derecede hafif alüminyumdan yapılmıştır. Bu motosiklet, üretilen benzer modellere kıyasla yaklaşık 40 kilogram daha hafiftir. Dönemin İngiliz yarış motosikletlerine kıyasla 20 kilogramlık bir avantaja sahiptir. Bu bakımdan, BMW’nin bu model ile 1930’lu yıllarda büyük yarış başarılarına imza atmış olması şaşırtıcı değildir.

    BMW 328 MILLE MIGLIA ROADSTER.

    Muhteşem güzellikteki aerodinamik hatlarıyla BMW 328’in bu modeli, tam anlamıyla kusursuz bir görünüme sahiptir. BMW’nin tasarım tarihinde bir başyapıt olarak adlandırılabilecek bu model, mükemmeliyetin biçim bulmuş halidir. Peki bu biçimi bu denli büyüleyici bulmamızın gerçek nedeni ne olabilir? Sıradan insanları bile kendine hayran bırakmasının sırrı nedir? Otomobil gövdesinin bir heykeli andıran görünümü olabilir mi? Bu görünüm, kanatların otomobil gövdesine entegre edilme biçimi ile ön plana çıkmaktadır. Otomobilin Almanya’da “Bügelfalten-Roadster” adıyla anılması bir tesadüf değildir. “Ütü Çizgili Roadster” olarak çevrilebilecek bu lakap, rüzgar kanatlarının biçimini ifade etmektedir. Arka tekerleklerde kullanılan kapaklar, bu kusursuz görünümü daha net bir şekilde vurgulamaktadır. Önden arkaya doğru kesintisiz biçimde uzanan eğimli hat, klasik BMW stilini taşıyan uzatılmış motor bölümü kapağı, dairesel farlar ve genişletilmiş Böbrek Izgaraları mükemmel görünümünü tamamlamaktadır. BMW 328, 1930’ların en başarılı spor otomobillerinden biridir. Bu özel tasarım ise roadster serisinin 1940 tarihli Mille Miglia modelinde kullanılmıştır. Momentum temel alınarak yapılan ilk tasarımlar, rüzgar tüneli çalışmaları ile daha da geliştirilmiştir. 1940 yılında düzenlenen ve hafif yapıdaki BMW 328 Touring Coupé’nin kazandığı yarışta altıncı sırayı elde eden “Ütü Çizgili Roadster” lakaplı otomobil, tasarımının yanı sıra performansı ile de dikkat çekmeyi başarmıştır. Günümüzde, BMW dışındaki tasarımcılar bile bu roadster modelinden ilham almaya devam etmektedir.

    BMW 328 MILLE MIGLIA TOURING COUPÉ.

    BMW 328, şüphesiz 1930’ların en güzel ve en başarılı spor otomobilleri arasında yer almaktadır. BMW bu otomobille, tıpkı 1939 yılındaki 24 saatlik Le Mans yarışında olduğu gibi 2 litrelik motor sınıfında önemli zaferler kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “Mille Miglia” olarak bilinen ve 1000 millik bir parkurdan oluşan İtalya’nın prestijli yarışında 1940 yılında kazanılan zaferdir. Bununla birlikte, modelin başlangıçta her vatandaşın satın alabileceği sıradan bir otomobil olarak pazara sunulduğunu belirtmek gerekir. Seri üretim modeline uygulanan bazı modifikasyonlar sayesinde otomobil yüksek hızlı bir yarış otomobiline dönüşmüştür. Yarışlarda kullanılan versiyon başarısını yüksek motor performansına ve hafif yapıdaki tasarımına borçludur. Touring Coupé, 1940 yılında “Mille Miglia” yarışında Huschke von Hanstein ve Walter Bäumer tarafından kullanılmıştır. O dönemde tutulan kayıtlara göre Hanstein otomobili çılgınlar gibi kullanmış ve önceden planlanan sürücü değişikliğini ancak liderliği garanti altına aldıktan sonra kabul etmiştir. Yarışın dokuzuncu saati geride bırakıldığında BMW 328 Touring Coupé, yarışın liderliğini ikinci sıradaki otomobilin on beş dakika önünde sürdürmektedir. Otomobilin ruhsatına baktığınızda, kamuya açık yollarda kullanım izni olduğunu görebilirsiniz. BMW 328, “Mille Miglia” yarışı da dahil olmak üzere dünya pistlerindeki yoluna halen devam etmektedir. Günümüzde, klasik otomobil rallilerine katılmaktadır.

    BMW 335.

    BMW 7 Serisinin ilk öncülerinden olan BMW 335, 1939 civarında üretildi. BMW 335, o dönemlerde şirketin pazara sunduğu en büyük ve en güçlü modeldi. Otomobil üretiminde on yıllık deneyimin ardından BMW, bu model ile kendini lüks sınıf otomobil segmentinde kalıcı olarak kabul ettirmeyi başardı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi bu sürece bir ara verilmesine neden oldu. 90 beygir gücünde, 3,5 litre kapasiteli ve 6 silindirli tamamen yeni bir motor ile donatılan otomobil, 145 km/sa azami hızıyla neredeyse dönemin diğer tüm sedan modellerinden daha hızlıydı. BMW 335’in tanıtımı, “Otoyol Aracı” sloganıyla yapıldı. BMW 335, savaş öncesi döneme ait BMW sedan modelleri arasında tam senkronize şanzımana sahip olan tek otomobildi. Deri, ahşap ve kroma yer verilen iç donanım şık ve lüks tasarımı ile öne çıkıyordu. Yaklaşık 7.850 Reichsmark fiyat etiketine sahip sedan modelin yanı sıra müşteriler 1.000 Reichsmark daha ödeyerek cabrio modeline sahip olabiliyordu. BMW 335, o dönemde BMW otomobillerinin üretim tesislerine ev sahipliği yapan Eisenach kentinde üretiliyordu. Üretim başladıktan yalnızca birkaç hafta sonra İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Bu durumda, modelin dağıtımına devam edilmesi söz konusu değildi. BMW 335’in üretimi yine de 1941 yılına kadar devam etti. Ancak, sonrasında uçak motorlarının üretimi öncelikli hale geldi. Toplamda bu modelden yalnızca 410 adet üretildi. BMW 335’in günümüzde gerçek anlamda nadir bir parça olmasının nedeni budur.

    BMW R 68.

    İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından BMW’nin dünyanın önde gelen motosiklet üreticilerini yakalaması altı yılını almıştı. Şirket, saatte 100 mile ulaşan ilk yarış motosikleti olarak tanıttığı BMW R 68 modelini 1951 yılında piyasaya sundu. O dönemde, yüksek performanslı spor modellerin saatte 100 mil sürate çıkabilmesi bekleniyordu. Bununla birlikte motosikletin azami hızı aslında 160 km/sa, yani saatte 99,4 mildi. Modelde dar bir ön çamurluk, opsiyon olarak sunulan yükseltilmiş egzoz sistemi, arka tekerleğin üzerine yerleştirilen ve “yarış selesi” olarak adlandırılan bir sele gibi sportif özellikler bulunmaktaydı. BMW R 68 büyük beğeni toplasa da bu durum satış rakamlarına yansımadı. Bunun nedeni, motosikletin dönemin pek çok kompakt otomobilinden daha pahalı olmasıydı. Dünya genelinde yalnızca 1.453 müşteri bu hızlı spor motosiklete sahip olma hayalini gerçekleştirebilmişti. BMW ise yurt içi ve yurt dışındaki imajını güçlendirmekle yetinmek zorunda kalmıştı. Ancak, bu da oldukça önemli bir gelişmeydi. Altı yıl önce neredeyse hiç kimse BMW’nin bu denli hızlı şekilde toparlanması beklemiyordu. Otomobil ve motosiklet üretimi 1948 yılına kadar yasaklanmıştı. Tasarımla ilgili dokümanlar ise Sovyetler Birliği’nin işgali altındaki Eisenach fabrikasında kalmıştı. Mühendislerin, savaş öncesi modellerinden biri olan BMW R 23’ü en ince ayrıntısına kadar inceleyerek yeniden yapılandırmaktan başka bir çaresi kalmamıştı. Yeni motosiklet, bu yeniden yapılandırma çalışmalarının bir sonucu olarak tasarlandı.

    BMW 502.

    Düz siyah rengi, standart sis farları, geniş iç tasarımı ve otomatik aydınlatma özellikli bagajı ile BMW 502, 1950’li yıllarda lüks segment sedan modellerinden beklenen her şeyi karşılıyordu. Kavisli bir gövde yapısına sahip otomobil Almanya’da “Barok Melek” lakabıyla anılıyordu. Motor bölümü kapağının altında da pek çok yenilik barındıran otomobil, dünyada seri üretiminde hafif alaşım V8 motor kullanılan ilk otomobil olma özelliğine sahipti. Motor bloğu, silindir başlığı ve pistonlar alüminyumdan yapılmıştı. 100 beygir gücündeki bu hayranlık uyandıran sedan oldukça etkileyici bir yol performansı sunuyor, motorun kusursuz işleyişi büyük beğeni topluyordu. Dünyanın dört bir köşesinde BMW’ye ün kazandıran bu güçlü ve prestijli donanım aynı zamanda şirketi mali çöküşün de eşiğine getirmişti. Bu lüks model için BMW’nin belirlediği fiyat yaklaşık 17.500 Batı Alman markıydı. Kıyaslama açısından, o dönemde fabrika işçileri ayda yalnızca 300 mark civarında ücret alıyordu. Oldukça az sayıda Alman vatandaşı bir otomobil için bu rakamları gözden çıkarabilecek durumdaydı. BMW bir hesap hatası yapmıştı. Geliştirme ve üretim maliyetleri hızla yükselirken satış rakamları düşük seviyelerde kalmıştı. 1950’li yılların sonlarına doğru motosiklet piyasasındaki satışlar da düşmüş ve BMW iflasın eşiğine gelmişti. 1959 yılının Aralık ayında bir karar alınması gerekiyordu: Şirket, Daimler-Benz’e mi satılmalıydı? Hissedarlar arasında yapılan unutulmaz bir toplantıda, küçük hissedarlar ve yetkili satıcılar bu öneriye şiddetle karşı çıktılar. Böylesine kararlı bir dayanışma ruhundan etkilenen sanayici Dr. Herbert Quandt, kapsamlı bir kurtarma planı hazırladı. BMW sermayesinin önemli bir kısmını kişisel olarak karşılayan Quandt, şirketin geleceğini de güvence altına almış oldu.

    BMW ISETTA.

    Günümüzde bir kült statüsüne ulaşan BMW Isetta, 1955 yılının Mart ayında halka ilk kez tanıtıldığında insanlarda ciddi çekincelere neden olmuştu. Otomobil, tekerlekler üzerine yerleştirilmiş bir yumurtaya benzetilmiş, ön bölümde yalnızca bir kapı olması garipsenmişti. Genel görüş birliği, modelin BMW için uygun olmadığı yönündeydi. Ancak BMW Isetta, modern ve çağdaş bir bakış açısı yakalamıştı. Ekstra kompakt ve mikro otomobillerin satış rakamları tırmanış halindeydi ve Isetta, BMW tarafından gelişen bu pazardan pay alma ve büyük modellerin satışındaki durgunluğu telafi etme fırsatı olarak görülüyordu. Uygun bir model arayışında olan BMW, İtalya’da Rivolta tarafından üretilen “Iso Isetta” modelini gözüne kestirdi ve detaylı testlerin ardından modelin lisansını aldı. R 25 motosiklette kullanılan dört zamanlı ve tek silindirli motorunun entegre edildiği Isetta artık 12 beygir gücüne ve saatte 85 kilometrelik azami hıza sahipti. Yan yana iki kişinin oturabildiği, otomobil benzeri bir motosiklet için bu rakamlar bir rekor niteliğindeydi. Otomobil, 2.580 Batı Alman markı gibi rakipsiz bir fiyatla piyasaya sunuldu. Almanya’nın yakaladığı “ekonomik mucize” döneminde yüksek sarış rakamları yakalayan otomobile “Knutschkugel”, yani “kucaklayan otomobil” lakabı verildi. Otomobilin artı yönlerinden biri, neredeyse her türlü park alanına sığabilmesi ve motosiklet ehliyeti ile kullanılabilmesiydi. Ancak, en büyük avantaj elbette ki düşük yakıt tüketimiydi ve “tasarruflu sürüş” mottosu dönemin en ilgi gören reklam sloganlarından biri haline gelmişti. Birçok Alman vatandaşı, İtalya’daki ilk tatillerine Isetta kullanarak çıkmıştı. BMW tarafından 1962 yılına kadar üretilen Isetta, 160.000’in üzerinde bir satış rakamına ulaşarak şirket için büyük bir başarı teşkil etmiştir.

    BMW 507.

    Bazı şeyleri abartmak kolaydır. Ancak, “döneminin en güzel spor otomobili” unvanını hak edecek bir roadster varsa, bu elbette BMW 507 olacaktır. Almanya’da, Münih’e uzanan kökenlerine gönderme yapılarak “Traum von der Isar”, yani “Isar nehrinin hayali” olarak adlandırılan otomobil 1955 yılında Frankfurt Uluslararası Otomobil Fuarında tanıtıldığında hem sektörü hem de halkı şaşkınlığa uğratmıştı. Otomobilin eskizini ilk kez New York’taki stüdyosunda çizen genç tasarımcı Kont Albrecht Goertz, olağanüstü bir başarıya imza atmıştı. Uzun motor bölümü kapağı, ölçülere göre ısmarlama üretilen sürücü bölmesi, kısaltılmış arka tasarımı, boylamasına uzanan yan hatları ve kusursuzca uygulanan kavisleri otomobili benzersiz kılıyordu. Özel bir detay olarak, BMW’nin böbrek şeklindeki iki parçalı radyatör ızgarası bu sefer dikey yerine yatay olarak yerleştiriliyor ve iki far arasında şık ve kavisli bir hat oluşturarak muhteşem görünümü tamamlıyordu. BMW 507’nin motor bölümü kapağının altındaki 8 silindirli alüminyum V motor, dünyada büyük ölçekli üretime alınan ilk hafif alaşım V8 motor olarak 150 beygir gücü, 3,2 litrelik hacim ve 220 km/ sa maksimum hız sunuyordu. BMW 507, dünyanın dört bir köşesinde ünlü isimlerden yoğun bir ilgi görmüştü. Bu isimler arasında Alain Delon ve o dönemlerde Batı Almanya’da askerliğini yapan ve otomobile adeta aşık olan rock yıldızı Elvis Presley de yer alıyordu. Ancak kadın hayranlarının otomobili üzerine rujla yazdığı aşk mesajları nedeniyle Presley, BMW’sini boyatmak zorunda kalmıştı. Otomobilin rengi beyazdan parlak kırmızıya dönüşmüş ve sorun böylece çözülmüştü. BMW tarafında yalnızca 251 adet üretilen 507, tüm zamanların en pahalı klasik otomobillerinden biri haline gelmiştir.

    BMW 1500.

    BMW’nin yeni yüzünü temsil eden bu Notchback sedan modeli, 1961 yılında Frankfurt am Main Uluslararası Otomobil Fuarında sergilenen en göz alıcı parçaydı. BMW 1500’ü yakından görmek isteyen ziyaretçiler yarım saat boyunca kuyrukta beklemişlerdi. Basın sektörü de otomobil konusunda eşit derecede heyecanlıydı. Nihayetinde, fiyatını son kuruşuna kadar hak eden özgün bir BMW piyasaya sunulmuştu. İşçiliğindeki detaylarla öne çıkan otomobil boyasından yapı malzemelerine kadar bir başyapıt niteliğindeydi. Ziyaretçiler özellikle otomobilin nötr, gösterişsiz tasarımına ve C kesintinde “Hofmeister Kıvrımı” olarak bilinen kıvrım efektine bayılmıştı. Otomobilin etkileyici bir başka yönü ise 1,5 litrelik hacme ve 80 beygir gücüne sahip dört silindirli yapılandırmasıyla dinamik motor performansıydı. Modern, sportif ve yüksek performanslı bir otomobil olan BMW 1500, şirketin o dönemler ürettiği ekstra kompakt otomobiller ile ‘’Barok Melek’’ adıyla bilinen rahat ve lüks modeller arasındaki açığı kapatmıştı. BMW 1500’ün ilk üretimi 1962 yılının sonbaharında montaj hattından çıkmıştı. Bu aşamada 20.000 adet otomobil siparişi verilmişti. Modeli geliştirmeye devam eden BMW, çeşitli değişiklikler yaparak seriyi “Yeni Sınıf” olarak piyasaya sundu ve başarıya ulaştı. Orta segmentte sportif bir sedan stratejisi müşterilerin beğenisini kazanmıştı. 1972 yılına gelindiğinde yaklaşık 360.000 adet “Yeni Sınıf” otomobil üretilmişti. BMW’nin otomobil üretimi bu hamleyle yeni bir boyut kazanmıştı.

    BMW 700.

    Takvimler 9 Haziran 1959 tarihini gösterirken BMW, en son modelini, yani BMW 700 Coupé’yi tanıtmak için sektörle ilgili çok sayıda gazeteciyi Münih yakınlarındaki Feldafing’e davet etmişti. Gergin bir bekleyişin ardından örtüler kalktığında aynı anda büyük bir alkış koptu. BMW’nin 1950’li yıllarda girdiği çukurdan çıkmış olduğu dakikalar içinde anlaşılmıştı. Yeni otomobil hızlı bir şekilde yüksek talep görmüş, müşteriler otomobile kavuşmak için aylarca beklemek zorunda kalmıştı. 1960 yılında BMW’nin yıllık cirosunun yarısından fazlasını BMW 700 Coupé ve sedan modelleri oluşturuyordu. Ağırlıklı olarak şık tasarımıyla ön plana çıkan BMW 700, şirketin üniter gövdeli ilk otomobiliydi ve ayrıca C kesitinde karakteristik “Hofmeister Kıvrımı” imzasını taşımayan son BMW modeliydi. BMW 700’ün alışılagelmişin dışına çıkan bir başka özelliği de otomobilde böbrek şeklindeki iki parçalı radyatör ızgaralarının bulunmamasıydı. Bu tasarım, motorun otomobilin arka bölümünde olduğuna da işaret ediyordu. Ön tarafta konumlandırılan saklama bölümü iki büyük bavul ve bazı küçük bagaj eşyaları geniş bir saklama hacmi sunarak büyük bir avantaj sağlıyordu. O dönemde BMW 700, daha ucuz bir model olan Volkswagen Beetle ile doğrudan rekabet içindeydi. Sunduğu geniş saklama alanı BMW 700’ün lehine olmuştu. Ancak her şeyden önemlisi, BMW 700 görsel anlamda diğerlerinden farklı olmak isteyen sürücülere hitap ediyordu.

    BMW 1602.

    BMW’nin 50. kurumsal yılını kutlamak üzere 1966’da piyasaya sunulan BMW 1602’nin ikonlaşmış bir klasik haline geldiğini söyleyebiliriz. Başlangıçta, yeniden organize edilen otomobil üretim programı kapsamında bir giriş modeli olarak konumlandırılması amaçlanan otomobil, sonradan tüm iki kapılı sedan modellerin tasarım temeli haline geldi ve bir anlamda BMW 3 Serisi’nin öncüsü oldu. BMW 1602, dokuz yıl boyunca BMW portföyünün bir parçası olmaya devam etti. Şık hatlara, düz yüzeylere ve karmaşadan uzak bir geometriye sahip otomobilin gövde tasarımı oldukça etkileyiciydi. Otomobilin temelinde, “Yeni Sınıf” olarak adlandırılan dönemin 4 kapılı modellerinde kullanılan başarılı mühendislik özellikleri yatıyordu. 85 beygir gücündeki 1,6 litrelik motorda kullanılan silindir başlığı, BMW 1800 modelinin büyük emme valflerine sahipti. Sıfırdan yüz kilometre hıza yalnızca 13,3 saniyede ulaşan otomobilin maksimum hızı ise 160 km/saatti. 8.650 Batı Alman markı fiyat biçilen bu sedan modeli ek ücret karşılığında arkaya yatan koltuklar ve çelik kuşaklı radyal lastikler gibi ekstra özellikler de sunuyordu. Hem sportif hem de aile dostu olan otomobil, yüksek enerjisiyle müşterilerin ilgisini çekmeyi başarmış, alınan siparişler en iyimser tahminlerin bile üzerine çıkmıştı. Otomobil piyasaya sunulduktan bir yıl sonra, yani 1967’de, “Yeni Sınıf” modellerin neredeyse tamamı kadar BMW 1602 üretilmiş, bir yıl içinde 38.000’in üzerinde otomobil sipariş edilmişti. BMW 1602, çok kısa bir sürede şirketin en başarılı modeli haline gelerek satışların inanılmaz şekilde artmasında rol oynamıştır.

    BMW 2000 TI.

    Bu modele baktığınızda hızlı bir yarış otomobili mi yoksa aile dostu bir touring sedan mı görüyorsunuz? BMW 2000 Tl, 1960’lı yılların klasik touring otomobilinin geleneksel üretim modelinden ne kadar zor ayırt edilebileceğinin güzel bir örneğidir. BMW 2000, BMW 5 Serisi’nin öncüsü olarak kabul edilen “Yeni Sınıfın” en üst modeli olarak 1966 yılında piyasaya sunuldu. Tl versiyonunun motorunda çiftli karbüratör kullanılıyordu. 100 beygir gücü yerine 120 beygir gücüne sahip bu motorun azami hızı 180 km/saatti. Burada sergilenen otomobil, yaklaşık 180 beygir gücüne sahip BMW 2000 Tl yarış modelidir. Bu otomobil, touring kategorisinde ön sıralardaki yerini vakit kaybetmeden almıştır. Alman otomobil yarışçısı Hubert Hahne, Nürburgring pistindeki olağanüstü tur rekorunu bu otomobille kırmıştır. Hahne ayrıca, Belçikalı kopilot Jacky Ickx ile birlikte Circuit de Spa-Francorchamps pistinde Spa 24 Hours yarışını da kazanmıştır. Hahne son olarak, BMW adına yarıştığı Avrupa Touring Otomobil Şampiyonasında zafere ulaşmıştır. BMW 2000 TI’ın sergilediği ekstra motor performansının keyfini profesyonel yarışçıların yanı sıra sıradan müşteriler de çıkarmıştır. Ancak kısa süre sonra müşterilerin, 2 litrelik temel modelin sunduğu rahatlıktan ve prestijli görünümden vazgeçmeye niyetleri olmadıkları görülmüştür. BMW, 2000 Tl’ın piyasaya sürülmesinden yalnızca altı ay sonra 2000 Tilux modelini tanıtarak beklentilere yanıt vermiştir. Müşteriler, 1.000 Batı Alman markı gibi küçük bir ek ücret karşılığında sportif görünüm ve tutku dolu performansın yanı sıra “Tilux” model adıyla açıkça ifade edildiği gibi şık ve lüks özelliklerin de keyfini çıkarabilmiştir.

    BMW 2002 TI.

    Döneminin diğer bir kült otomobili olan BMW 2002, 1960’larda ve 70’lerde BMW’yi tekrar karlı bir şirket konumuna taşıyan 02 Serisi’nin en ünlü temsilcisi olarak görülmektedir. 1968 yılında piyasaya sunulan dinamik ve aile dostu BMW 2002, kısa süre içinde sportif sedan otomobillerin simgesi haline geldi. Yürüyen aksam, süspansiyon ve motorun mükemmel uyumuyla elde edilen sürüş karakteri sayesinde dönemin diğer tüm araçları arasında neredeyse eşi benzeri yoktu. Şirketin “Eşsiz Sürüş Keyfi” sloganı, BMW 2002’nin sürücülere sunduğu deneyimi tam olarak anlatıyordu. Otomobil, son derece güçlü bir motora sahipti. 185 km/sa azami hıza sahip olan BMW 2002 TI, sıfırdan yüz km/sa’e yalnızca on saniyede ulaşmaktadır. Bu modelin sunduğu ekstra özellikler arasında, hızlanma süresini yalnızca 9,1 saniyeye indiren beş vitesli şanzıman da yer almaktaydı. O dönemde bundan iyi sonuçları yalnızca gerçek spor otomobiller elde edebilmekteydi. BMW 2002’nin kült statüsüne ulaşmasına yardımcı olan bir başka özellik de otomobilde zaman zaman sıra dışı renklerin kullanılmasıydı. “Colorado” Turuncusu, Golf Sarısı veya Metalik Taiga Yeşili seçenekleri herkesin zevkine hitap etmeyen ancak dikkat çekici bir görünümü garanti eden sıra dışı renklerdi. 02 Serisi’nin üretildiği on yıl içinde BMW bu otomobillerden yaklaşık 860.000 adet satmayı başardı. Bu sayı, 1929 yılından 1968 yılına kadar satılan tüm BMW otomobilleri toplamından daha fazlaydı. Serinin kompakt tasarımı ve çağdaş sportif görünümü, BMW markasının günümüzdeki tasarım değerlerinden kesitler sunmaya devam etmektedir.

    BMW 3.3 Li.

    “Barok Melek” lakaplı BMW 502 modellerinin sonuncusu 1963 yılında üretim hattından çıkmıştı. Şirket, bu büyük seriyi tamamen yenilemeyi kendisine hedef edinmişti. Dört yıl süren yenileme sürecinin sonucu oldukça heyecan vericiydi. Kurum içinde E3 olarak adlandırılan yeni seri, modern ve sportif özellikleri sayesinde sektörde büyük bir etki yaratmayı başardı. 1974 yılında piyasaya sunulan BMW 3.3 Li, yeni serinin bir parçasıydı. “Uzun versiyon” anlamına gelen “L” harfi, üstün özellikleri beraberinde getiren genişletilmiş aks aralığını ifade ediyordu. “Enjeksiyon” anlamına gelen “i” harfi ise yenilikçi yakıt enjeksiyonuna göndermede bulunuyordu. Bu yenilikler sayesinde otomobilin motoru, sürücü ayağını gaza bastığı anda çok daha güçlü bir tepki veriyordu. Hızının yanında lüks tasarıma sahip olan bu model, kısa sürede üst sınıf bir BMW olarak nam saldı. Modelin çarpıcı tasarım özelliklerinden biri de “Hofmeister Kıvrımı” adıyla bilinen tasarım elementiydi. Bu terim, arka tavan sütununun taban kısmında, pencere çerçevesindeki hafif kıvrım efekti anlamına gelmektedir. Bu detay kısa süre içinde müşteriler tarafından görsel olarak etkileyici bulunmuştur. “Hofmeister Kıvrımı” o zaman beri BMW’nin kendine özgü bir imzası olarak kullanılmıştır. Bu tasarım elementi, günümüzde de neredeyse tüm modellerde mevcuttur. Wilhelm Hofmeister, 1955 yılından itibaren gövde geliştirme departmanının başkanlığını yapmıştır. Bu departman, 1970 yılına kadar BMW tasarımlarından da sorumlu olmuştur. Hofmeister, bu tasarım elementini ilk olarak 1961 yılında BMW 3200 CS ve Yeni Sınıf otomobillerde kullanmıştır.

    BMW 3.0 CSi.

    Bu Coupé modelini bir BMW tasarım ikonu haline getiren şey sportif sürüş keyfinin lüks ve şık tasarım özellikleriyle bir araya getirilmiş olmasıdır. Otomobilin her ayrıntısında sade ve zarif detaylar öne çıkmaktadır. Motor versiyonuna bağlı olarak, motor bölümü kapağının altında 200 beygir gücüne ulaşan bir performans yatmaktadır. BMW 3.0 CSi, gelişimsel açıdan baktığımızda BMW’nin 1962 yılından itibaren otomobil piyasasında büyük bir sıçrama yapmasına olanak tanıyan ve “Yeni Sınıf” olarak bilinen tasarımıyla aynı çizgidedir. Otomobilin en ayırt edici özelliği ise yolcu bölmesinin son sütununda yer alan ve “Hofmeister Kıvrımı” adıyla bilinen tasarım elementidir. Bu tasarım elementi, o dönemde BMW’nin baş tasarımcısı olan Wilhelm Hofmeister ile aynı adı taşımaktadır. Bu kıvrım, günümüzde de neredeyse tüm BMW modellerinde kullanılan popüler bir özelliktir. BMW 3.0 CSi ayrıca iyi dengelenmiş oranları, keskin hatları ve otomobilin iç bölümüne bol miktarda ışık girmesini sağlayan geniş pencereleri ile cezbedici bir modeldir. Bu model ile ilgili olarak çoğu insan, belirgin bir tasarım elementi olarak öne çıkan tamponları izlemekten keyif alır. Bu tamponlar modern otomobillerde genellikle boyanın altında kaybolmaktadır. Otomobilin dönemine getirdiği yeni özelliklerden bir diğeri ise yan bölümlerdeki büyük sinyal lambalarıdır. BMW 3.0 CSi, “Yeni Sınıf” ile sonraki BMW serileri arasında bir köprü niteliğindedir. Otomobil, BMW tasarım tarihinde mutlak bir kilometre taşı olarak yerini almıştır.

    BMW R 90 S.

    Bu motosiklet, BMW’nin bir tasarımcı ile gerçekleştirdiği ilk çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkmıştı. 1973 yılında satışa çıkarılan motosiklet kısa süre içinde insanların hayallerinde kendine yer edinmeyi başardı. İki rengin geçişli olarak kullanıldığı boyama tekniği özellikle çarpıcı bir detay olarak öne çıkıyordu. Bu boyama tekniği, Smoke Black/Silver ve Daytona Orange renklerinde motosikletin üstün karakterini daha net bir şekilde vurguluyordu. Gidona monte edilmiş rüzgarlık ise tamamen yeni ve çarpıcı başka bir özellik olarak ön plandaydı. BMW R 90 S, bu özelliğe sahip olan ilk seri üretim motosikletti. Rüzgarlığın ilham kaynağı ise motosiklet yarışlarıydı. Cam elyafıyla güçlendirilmiş plastikten (FRP) üretilen rüzgarlık, motosiklet tasarımda bir başka yenilik olan ve “integral kokpit” adıyla bildiğimiz, çeşitli göstergelerden ve ekranlardan oluşan bölümü koruyordu. Ancak, motosikleti bu kadar karşı konulmaz kılan şey yalnızca bu detaylar değildi. BMW R 90 S’in motosiklet tasarımı konusunda halen bir ikon olarak görülmesinin nedeni, kokpitten başlayarak selenin arka ucuna kadar devam eden dinamik hatlarıydı. Bu yeni tasarım fikri hedefi tam anlamıyla on ikiden vurmuştu.

    BMW 3.0 CSL IMSA.

    BMW’nin touring otomobil yarışlarındaki imajını BMW 3.0 CSL kadar şekillendiren başka hiçbir otomobil olmamıştır. Altı Avrupa Şampiyonluğuna sahip bu otomobil, 1973 ile 1979 yılları arasında touring yarışlarında hakimiyetini ilan etmiş, bu sayede BMW markası Avrupa touring otomobil yarışlarında nihayet kalıcı bir yer edinmişti. Touring otomobiller, seri üretim araçlarının motor sporları için belirli ve onaylanmış kurallara göre modifiye edilmesiyle elde edilirler. Temelde normal satış için tasarlanmış otomobiller olmaları gerekir. Seri üretim otomobilleri ve yarış otomobilleri arasında canlı bir teknoloji alışverişi söz konusudur. Önemli yenilikler ilk olarak yarışlarda denenir. Örnek vermek gerekirse BMW 3.0 CSL, 4 valfli teknolojiye ve Anti Blokaj Fren Sistemine sahipti. Bu özellikler seri üretim otomobillerinde ancak birkaç sene sonra kullanılmaya başlanan teknolojilerdir. Almanca açılımı “Coupé Sport Leichtbau” olan CSL kısaltması, “Hafif Spor Coupé” anlamına gelmektedir. Otomobil, yüksüz halde 1.602 kilogram ağırlığındadır. Vites oranına bağlı olarak bu otomobil, sıfırdan yüz km/sa’e yalnızca dört saniyede ulaşabilir. BMW Motorsport, 1975 yılından itibaren Kuzey Amerika’ya odaklanmaya başladı. Büyük oranda genişletilmiş kanatlara sahip CSL Coupé otomobiller, IMSA Yarışlarında güçlü rakiplerle karşılaştı. Hans-Joachim Stuck ve Dieter Quester gibi sürücüler, bu yarışlarda muhteşem başarılar elde etmeyi başardı. 1975 yılında BMW, Takımlar Şampiyonasını kazanma başarısına imza attı. “Bavyera Motor Fabrikalarının” ürettiği yarış otomobilleri BMW için önem arz eden marka temsilcileri konumuna geldi ve şirketin kritik önem taşıyan ABD pazarına açılımını destekledi.

    BMW R 100 RS.

    BMW’nin bu motosiklet ile 1976 yılında elde ettiği büyük başarı kesinlikle şans eseri değildi. 1950’lerin ortalarından itibaren Avrupa’daki motosiklet satışı rakamları hızlı bir düşüş içindeydi. Bir araç almaya parası yeten herkes otomobil satın almayı tercih ediyordu. Hemen bir imaj kurtarma çalışması yapılması gerekiyordu. 1969 yılında sinemalarda oynatılan “Özgürlüğün Bedeli” gibi filmlerde motosikletlere yer verilmesi bu çalışmaları başarıya ulaştırdı. Motosiklet sürmek yaşam tarzı haline gelmişti ve motosikletler artık özgürlüğü ve maceracı duyguları temsil ediyordu. 1970’lerin başlarından itibaren motosiklet satışları tekrar yükselmeye başladı. Bu gelişmeler ışığında BMW, yeni ürününü tam olarak doğru zamanda piyasa sürmüştü. Buna ek olarak motosiklet, görsel açıdan bir devrim niteliğindeydi. BMW R 100 RS, sürücüyü rüzgar tünelinde geliştirilmiş tam boy bir rüzgarlığın arkasında konumlandıran dünyanın ilk seri üretim motosikletiydi. Bu rüzgarlık, yalnızca rüzgara ve ıslak zemin koşullarına karşı koruma sağlamakla kalmıyor aynı zamanda yüksek hızlarda yapılan uzun mesafeli yolculuklarda bile sürücünün dik durmasına imkan tanıyordu. Motosikletin, İtalya’daki Nardö Ring pistinde yüz kilometrede ortalama 220,71 km/sa hıza ulaşarak dünya uzun mesafe rekoru kırması sürpriz değildi. Alman motosiklet dergisi “Das Motorrad” tarafından düzenlenen ilk okuyucu anketinde BMW R 100 RS “Yılın Motosikleti” seçildi.

    BMW M1.

    BMW, 1972 yılında motor sporlarıyla ilgili tüm faaliyetleri tek bir çatı altında toplayarak yeni bir şirket olan BMW Motorsport GmbH’yi kurdu. Tamamen BMW mülkiyetindeki bu şirket, yeni kurulan yarış bölümünün başkanı Jochen Neerpasch tarafından ilerleyen yıllarda motor sporlarında sayısız zafere imza atacak dinamik ve etkili bir takım oluşturmak için genişletildi. Program kapsamında sportif özellikleri gelişmiş BMW otomobillerin üretimi de yer alıyordu. BMW M1 spor otomobil, 1978 yılında piyasaya sunuldu. Bu modeli, BMW Motorsport tarafından üretilen ilk otomobil olması bakımından tüm BMW M modellerinin “büyük babası” olarak tanımlayabiliriz. Ortadan motorlu ilk safkan BMW spor otomobil konumundaki model, bu açıdan büyük bir heyecan yarattı. Otomobilin nefes kesici tasarımı İtalyan Giorgetto Giugiaro’ya aitti. BMW, bu otomobili geliştirmek için Lamborghini ile yakın iş birliği içinde çalışmıştı. Bu iş birliği, BMW M1’in günümüzde bile son derece göz dolduran bir spor otomobil olmasına büyük katkıda bulundu. BMW M1’in en çarpıcı özelliği, zemine yakın ve fütürist bir tarza sahip olmasıdır. Bu tarz, otomobilin ön bölümüne entegre edilmiş açılır farlar ile tamamlanmaktadır. BMW M1, yarış versiyonlarından türetilmiş seri üretim modellerinin nadir örneklerinden biridir. Süreç genellikle bunun tam tersi şekilde gerçekleşir. BMW M1 bu bakımdan aslında seri üretime geçen modifiye edilmiş bir yarış otomobiliydi. BMW M1 yarış modelleri, en yüksek performanslarını Avrupa Formula 1 yarışlarıyla birlikte düzenlenen Procar Şampiyonasında 1979 ve 1980 yıllarında gerçekleştirdi. Her biri 470 beygir gücünde motorla donatılmış yaklaşık 25 BMW M1 otomobilin, sağır edici motor sesleri eşliğinde zafere ulaşmak için savaşması izleyicilere keyif veriyordu.

    BMW 323i.

    Günümüzde markanın ikonlarından biri olan BMW 3 Serisi, her zaman çok satanlar arasında yer almıştır. BMW 3 Serisi, 1981 yılında bir milyon satış barajını aşan ilk seri olmuştur. BMW 3 Serisi, günümüze kadar markanın merkezinde yer almaya devam etmiştir. 1975 yılında piyasaya sunulan serinin ilk modeli, kokpitte her şeyin sürücüye dönük yerleştirildiği ilk seri üretim otomobil olma özelliğini taşımaktaydı. Dikkat çekici özelliklerinden biri de “köpek balığını” andıran ön kısım, yan görünümde dinamik çizgiler ve arka bölümdeki güçlü hatlardan oluşan bir gövde tasarımıydı. Bu tasarım özellikleri, önceki modellere kıyasla yeni 3 Serisi modellere çok daha esnek ve dolayısıyla çok daha olgun bir görünüm kazandırmıştı. Şirket içinde E21 olarak bilinen 3 Serisi ile BMW, 02 Serisine ait şık, sportif ve kompakt sedan tasarımından ilham alarak modern ve zemine daha yakın orta sınıf bir spor sedan üretmişti. BMW 3 Serisi, 02 Serisi ile prestijli 5 Serisi arasındaki boşluğu başarılı bir şekilde kapatmıştı. Otomobiller konusunda uzman bir dergi, seri ile ilgili olarak şunları yazmıştı: “BMW mühendisleri muazzam bir başarı gösteriyor. Yürüyen aksam ve süspansiyon koordinasyonunda sağlanan denge E21’i sportif sürüş için mükemmel hale getirirken direksiyon başında hoyratça davransanız bile otomobilin içindekiler bundan rahatsız olmuyor.” BMW’nin geliştirme mühendisleri, 1977 yılından sonra 3 Serisinde 6 silindirli bir motor kullanarak orta sınıf otomobiller için bir ilki gerçekleştirdiler. 143 beygir gücüne sahip bu motor, sıfırdan yüz km/sa hıza 9,5 saniyede ulaşıyordu. Çift çıkışlı egzoz sistemi sayesinde otomobil tipik olarak gür ve coşkulu bir sese sahipti. Yürüyen aksam ve süspansiyonun sportif kombinasyonu, manevra kabiliyeti ve altı silindirli güçlü motoru otomobili oldukça popüler bir model haline getirmişti.

    BMW R80 G/S.

    BMW motosiklet tarihinin bir diğer kilometre taşı, 1980 yılında piyasaya sunulan BMW R 80 G/S modelidir. Bu model, birbiriyle bağdaşması mümkün görünmeyen zıtlıkları mükemmel bir şekilde birleştirmeyi başarmıştır. Uzun mesafede konforlu bir touring deneyimi sağlayan model diğer yandan off-road sürüş için güvenli ve yüksek manevra kabiliyetine sahip bir motosiklet olarak öne çıkmıştır. Motosikletin piyasaya sunulmasıyla, uzun mesafeli büyük enduro olarak adlandırılan yeni bir araç sınıfı da doğmuştur. Model ayrıca bir yarış motosikleti olarak da başarısını kanıtlamıştır. Karşılıklı çift silindire sahip 797 cc hacimli ve 50 beygir gücündeki bir motorla donatılmış bu motosiklet, 1981 yılında Fransız Hubert Auriol’ün çoğunlukla çöllük arazilerden oluşan yaklaşık 800 kilometrelik ayrı etapların yer aldığı bir uzun mesafe yarışı olan ve dünyanın en ünlü rallisi olarak kabul edilen Paris-Dakar Rallisini kazanırken kullandığı modeldir. BMW, 1983 ile 1985 yılları arasında bu motosikletle üç zafer daha kazanmıştır. Son iki harfi Almancada Gelände/ Straße (arazi/yol) kelimelerine gönderme yapan BMW R 80 G/S, iki silindirli motora ve 800 cc hacme sahip ilk enduro modelidir. Tek silindirli hafif modellerin bu zorlu rotada favori olarak görülmesinden dolayı BMW’ye ilk başta kuşkuyla yaklaşılmıştır. Ancak BMW, R80 G/S modelinin arazi yollarında dahi zorlu koşulların üstesinden mükemmel bir şekilde geldiğini kanıtlamıştır. Paris-Dakar Rallisinde elde edilen erken başarı, bugün halen aramızda olan “GS efsanesinin” doğuşuna büyük katkı sağlamıştır.

    FORMULA 1: BT 52.

    Formula 1, motor yarışlarının en üst noktasını temsil etmektedir. Bu nedenle BMW, Formula 1 motor yarışları tarihinde turboşarjlı motora sahip ilk otomobil olan güçlü ve başarılı Brabham BT 52 ile bir dünya şampiyonluğu kazanmaktan gurur duymaktadır. Brezilyalı sürücü Nelson Piquet, 1983 dünya şampiyonasını kazanırken turboşarjlı motoru BMW tarafından geliştirilen bu otomobili kullanmıştır. Şarj basıncına bağlı olarak 790 beygir gücüne kadar çıkan motorun eğitim etapları sırasında yapılan ölçümlerde 1.000 beygir gücünün üzerine çıktığı görülmüştür. Turboşarj, enjekte edilen yakıtla birlikte dört silindire giren havanın yoğunluğunu artırarak motorun performansını yükseltmiştir. Ateşleme sistemi elektronik bir çip tarafından kontrol edilen motor, o dönemlerde mutlak bir devrim yaratmıştır. Bu sistem, motordaki son derece karmaşık süreçlerin koordine edilmesine olanak tanımıştır. BMW, 1987 yılında Formula 1 için motor tedarik etmeye ara vermiştir. 2000 yılında motor yarışları arenasına Williams ekibi için motor tedarik ederek geri dönen BMW, 2006 yılında kendi takımı ile yarışmaya başlamıştır. Peter Sauber’in sahip olduğu İsviçreli yarış takımını devralan BMW, hiç vakit kaybetmeden yeniden yapılanmış ve hem yarış kazanma hem de dünya şampiyonluğunu kovalama potansiyeline sahip bir takım olarak Formula 1’deki yerini almıştır. Başarılarına yeni podyum dereceleri ekleyip 2008 Kanada Grand Prix yarışında zafer elde eden BMW, 2009 yılında Formula 1 motor yarışlarından tekrar ayrılmıştır. Bu otomobil, Alman yarış pilotu Nick Heidfeld ve daha pek çok pilot tarafından kullanılmıştır. 1983 model Brabham BT 52’ye kıyasla bu otomobilde çok daha fazla sayıda spoyler ve hava yönlendirme plakası bulunmaktadır. Kanat adı verilen bu parçalar, yarış otomobilini yol üzerinde tutan basıncı artırmaya yardımcı olur. 1980’lerden beri önemli ölçüde değişim geçiren bir başka bölüm de kokpittir. Örneğin, günümüzdeki versiyonda direksiyon çıkarılabilmektedir. Direksiyon çıkarılmadan, sürücünün otomobile girebileceği kadar bir alan bulunmamaktadır. Direksiyonun kendisinde de değişiklikler yapılmıştır. Günümüzde açılı bir yapıya sahip olan direksiyon, sürücünün ezbere bilmesi gereken çok sayıda düğme içermektedir.

    BMW M5.

    Her yönüyle üstün bir otomobil, yani BMW M5, 1985 yılının Şubat ayında BMW 5 Serisi’nin en güçlü modeli olarak piyasaya sunuldu. BMW, bu otomobil ile Executive sınıfında yüksek performanslı yeni bir sedan segmentinin kapılarını açmış oldu. BMW 5 Serisi’nde yer alan seri üretim otomobillere kıyasla dış tasarımdaki farklar sıkıştırılmış spoyler, daha geniş çamurluk davlumbazları, hafifçe alçaltılmış gövde ve daha geniş jantlardan ibaretti. Ancak, BMW M5’in motoru çalıştırıldığında diğer her şey önemini yitiriyordu. Olağanüstü performans rakamlarına sahip bu otomobil, sıfırdan yüz km/ sa hıza 6,5 saniyede ulaşırken 245 km/sa azami hızı ile herkesi etkiliyordu. Böylesine bir motor performansı, o dönemlerde neredeyse hayal bile edilemiyordu. Spor süspansiyon ayarı, arka aks üzerindeki diferansiyel kilidi ve genişletilerek güçlendirilmiş disklere sahip fren sistemi gibi özellikler otomobilden beklenen yüksek dinamikli sürüş potansiyelini tam anlamıyla karşılıyordu. Otomobilin öne çıkan bir diğer yönü ise özel lastikleriydi. Lastiklerin sıra dışı tasarımı, basınç kaybı durumunda bile lastiklerin jant üzerinde kalmasına yardımcı oluyordu. 2.200’den fazla el yapımı birinci nesil BMW M5, 1987 yılının sonlarında üretim durdurulmadan önce Münih’teki BMW Motorsport fabrikasından çıkarak piyasaya sunuldu. Ardından dört nesil daha üretildi. Günümüzde modelin beşinci nesli de tıpkı kendinden önceki nesiller gibi sportif özellikleriyle herkesi etkimeye devam etmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hayranlık uyandırıcı bir güç sağlayan TwinPower turbo teknolojili 560 beygir gücündeki V8 motordur.

    BMW Z1.

    Roadster pazarına geri dönüş. BMW, bu pazarda neredeyse otuz yıldır varlık göstermiyordu. Uzun bir sürenin ardından şirket, 1987 yılında Frankfurt’ta gerçekleştirilen Uluslararası Otomobil Fuarında BMW Z1’i tanıttı. Prototipin büyük ilgi görmesi üzerine BMW, bu roadster modelini sınırlı sayıda üretmeye karar verdi. 1988 ile 1991 yılları arasında bu otomobilden tam olarak 8.000 adet üretildi. Yere yakın bir ön tasarıma sahip olan model, olağanüstü stili ile dönemin modasıyla tam bir uyum içindeydi. BMW Z1, başlangıçta yeni teknolojileri test etmek amacıyla tasarlanan deneysel bir otomobil olarak düşünülmüştü. Ancak bu teknolojiler de kısa süre içinde geniş çaplı kabul gördü. Örneğin, kesintisiz biçimde kaynaklanmış monokok gövde, yani tek parçalı şasi oldukça hafif olmasına rağmen son derece sağlam ve dengeliydi. BMW Z1’in ayrıcalıklı özelliklerinden biri de kapılarıydı. Kapılar, tek bir düğmeye basılarak marşpiyelerin içine girebiliyor ve otomobil hareket halindeyken de açık kalabiliyordu. BMW, düzenleyici kurulların buna izin vermeyeceğini düşünmüştü, ancak gerekli izin verildi. Bu sayede BMW Z1, otomobil tarihi meraklılarının kalbinde çok önemli bir yere sahip oldu. Ancak, tavan kapalı konumdayken otomobile binip inmenin çok zor olduğunu ve bagaj için çok az yer bulunduğunu dile getiren yorumlar da yapılıyordu. Diğer yandan, “Autobild” adlı otomobil dergisinin değerlendirmesi oldukça kısa ve özdü: “BMW Z1 vaadini tam anlamıyla gerçekleştiriyor: gerçek bir roadster ile sürüş keyfi.” Böylece, BMW’de yeni bir roadster geleneği başladı.

    BMW 325iX TOURING.

    BMW 325iX, BMW kurumsal tarihinde seri üretime giren ilk dört çeker otomobildi. Müşteriler, önde gelen otomobil dergilerinin mektup sayfalarında BMW’nin nihayet bir orta sınıf off-road modeli üretmesinden dolayı duydukları memnuniyeti dile getiriyordu. Arkadan itişli otomobiller, buzlu ve karlı koşullarda sorun çıkarmaya başlıyordu. 171 beygir gücündeki BMW 325iX, yeterli güce sahip değilmiş gibi görünse de 1,2 tonluk nispeten hafif yapısından dolayı bu motor gücü aslında yeterliydi. Otomobil 1988 yılında piyasaya sunulmuş ve hem dört çeker sistemi hem de ayrıcalıklı özellikleri sayesinde anında popülerlik kazanmıştı. Örneğin, BMW 325iX Touring’in sunduğu özellikler arasında neredeyse dümdüz bir yapıya sahip ve yüksek kalitede halıyla kaplı bagaj bölmesi, entegre saklama bölmeleriyle tamamen kamufle edilmiş kapalı çamurluk davlumbazları, ses sitemine özel bölmeler ve neredeyse bir spor otomobille aynı kaliteyi sunan yol performansı yer alıyordu. Şirket içinde E30 olarak da bilinen otomobil için BMW’nin reklam sloganı “Orijinal ruh. Yeni bir tasarım...” şeklindeydi. Otomobil, 1982 yılından itibaren BMW’nin daha önce hiç sunmadığı kadar geniş bir model yelpazesi ile üretilmeye başlandı. Tüm otomobillerde ikiz farlar standart olarak bulunuyordu. Bunun sonucunda modelleri dışarıdan ayırt etmek zorlaşmaya başlamıştı. BMW, 1994 yılına kadar bu otomobilden yaklaşık 2,3 milyon adet sattı. İkinci nesil BMW 3 Serisi, şirketin tüm satış rekorlarını kırmıştı.

    BMW M3 GROUP A.

    Olağanüstü mükemmelliğin bir başka örneği de BMW M3’tür. Bu birinci nesil M3 otomobil, halen tüm zamanların en başarılı touring otomobilidir. Otomobil 1987’de, daha piyasaya çıkışının ilk yılında Dünya Şampiyonasını kazanarak tarih yazmayı başardı. Altı yıllık bir süre boyunca birçok sürücü BMW M3 ile sayısız bireysel başarıya imza attı. Bu başarılar arasında arazi ve tepe tırmanışı yarışlarında 60 bölgesel şampiyonluk, yedi FIA Avrupa Tepe Tırmanma Şampiyonası, beş Mitropa Ralli Kupası ve Nürburgring 24 saat ve Spa 24 saat yarışlarında sekiz galibiyet yer alıyordu. Otomobil, olağan üstü dinamik sürüş özelliklerini 4 valfli teknolojiye ve 2,5 litrelik hacme sahip 4 silindirli motoruna borçluydu. Motor bölümü kapağının altında maksimum 355 beygir gücü barındıran bu otomobil, 310 km/sa azami hıza sahipti. Kendine has bir emme havası sesine sahip bu yüksek performanslı tertibat, yarış hayranları tarafından halen ikonik olarak kabul edilmektedir. BMW Works takımındaki sürücüler, Almanya Touring Otomobil Şampiyonasının yanı sıra Nürburgring 24 saat ve Spa 24 saat yarışlarındaki son galibiyetlerini 1992 yılında kazandılar. Bu tarihten sonra parti sona ermiş ve BMW, Almanya Touring Otomobil Şampiyonasından ayrılmıştı.

    BMW K 1.

    1988 yılında K 1 modelini tanıtan BMW, yenilikçi mühendislik anlayışında bir başka heyecana daha imza attı. Motosikletle ilgili olarak göze çarpan ilk şey avangart tasarım ve aerodinamik konseptti. Ancak model, göz önünde olmamasına rağmen günümüzde motosiklet üretiminde standart haline gelmiş devrim niteliğinde yenilikler içeriyordu. K Serisi, BMW tarafından 1983 yılından beri üretiliyordu. Geliştirme mühendisleri bu sefer, şirket tarihinde ilk kez dört silindirli motora sahip bir BMW motosiklet tasarlamıştı. Ancak tertibatı yatay olarak değil, boylamasına ve düz bir yapıda monte ettiler. BMW K 100’ün Kompakt Sürüş Sistemi olarak kullanılan bu yapı 1983 yılında piyasaya sunuldu. Motosikletin devrim niteliğindeki bir diğer özelliği, yeni elektrikli ateşleme sistemiydi. Bu sistem sayesinde optimum ateşleme zamanlaması motor devrine, krank milinin konumuna ve yük aralığına bağlı olarak bilgisayar aracılığıyla tespit ediliyordu. Dijital kontrol özelliği, BMW’nin motosiklet tarihine daha fazla yenilik katmasını sağlıyordu. Örneğin, BMW K 100 ve BMW K 1, dünyada Anti Blokaj Fren Sisteminin (ABS) kullanıldığı ilk motosikletlerdi. Ayrıca, seri üretime alınan bir motosiklette bilgisayar kontrollü üç yollu katalitik konvertör ilk kez kullanılıyordu. BMW K 1’in sahip olduğu yenilikçi mühendislik anlayışı ön jant kapağından yükseltilmiş koltuğa ve entegre bagaj bölmesine kadar tutarlılık gösteren avangart tasarımla uyum içindeydi. Ancak, bu tasarım kendi başına bir son değildi. BMW K 1’in aerodinamik performansı, dik bir sürüş pozisyonu için idealdi. Döneminin diğer spor motosikletleri, aynı şartları yalnızca sürücü prone pozisyonda olduğunda karşılayabiliyordu.

    BMW 328i.

    Üçüncü nesil BMW 3 Serisi, 1990 yılında E36 ile piyasaya sunulmuştu. Yeni ve şık bir tasarıma sahip otomobil aynı zamanda yeni bir çağın da başlangıcı olmuştu. O dönemlerde, BMW mühendislerinin geliştirmekte olduğu tüm projeler yakıt tüketimini azaltmaya yönelikti. Bu bakımdan, yeni bir tasarıma gidilmesinin tek nedeni estetik kaygılar değildi. Üçüncü nesil 3 Serisi, tamamen aerodinamik özelliklere odaklanıyordu. Bu nedenle otomobilin ön kısım yükseltilmiş ve arka kısım da aerodinamik şekilde tasarlanmıştı. Geliştirme mühendisleri, otomobilde neredeyse bir yunusa benzeyen hatlar kullanmıştı ve bu tasarım, hava direncini yüzde 20 oranında azaltıyordu. Uygulanan çok sayıdaki ek ayrıntı aerodinamik özellikleri geliştirerek verimliliği artırıyordu. İkiz farlar ilk defa cam panelin arkasında yer alıyor, radyatör ızgaraları ön kısma entegre ediliyor ve daha küçük yan aynalar kullanılıyordu. Yeni 3 Serisi ile sürücüler daha fazla alan ve rahatlığın keyfini çıkarıyordu. Bilgisayar ve Check Control, ilk kez tek bir ünitede birleştirilmişti. BMW, müşterilerine daha önce hiç bu kadar geniş bir seçenek yelpazesi sunmamıştı. Seçenekler arasında dört silindirli 1,6 litrelik motor ve altı silindirli 3,2 litrelik motorun yanı sıra üç dizel ve bir tane de sıkıştırılmış doğal gazlı (CNG) versiyon bulunuyordu. 2000 yılına gelindiğinde bu modelden 2,7 milyon adet satılmış ve bir rekor daha kırılmıştı.

    BMW R 1200 C.

    BMW 1997 yılında, üretim tarihindeki ilk cruiser motosiklet olan BMW R 1200 C’yi modelleri arasında ekleyerek ürün yelpazesini genişletti. Oldukça güçlü bu model, neredeyse bir gecede milyonlarca insan tarafından tanınır hale geldi. Pierce Brosnan’ın Bond rolünü üstlendiği “Yarın Asla Ölmez” adlı James Bond filminde aktör, Bangkok sokaklarındaki vahşi bir kovalamaca sahnesinde iki Range Rover ile karşı karşıya geliyordu. Sahne, normalde rahatça akıp giden bir cruiser motosikletin pek de tipik olmayan bir kullanımını gösteriyordu. BMW’nin cruiser segmentine girişi iyi şekilde planlanmıştı. 1989 ile 1996 yılları arasında Almanya’da yollardaki cruiser sayısı beşe katlanarak 8.000’den 40.000’e yükselmişti ve pazar oldukça potansiyelli görünüyordu. Mühendislik açısından baktığımızda BMW, yeni geliştirdiği motosiklet için geçmişte en çok beğenilen özelliklerden bazılarını kullanmıştı. Bu özellikler arasında karşılıklı çift silindirli motor, kardan mili, ABS, tek taraflı salıncak kolu ve BMW’nin kısa bir süre önce geliştirdiği ön tekerlek süspansiyon sistemi Telelever yer alıyordu. ABD’li üretici Harley Davidson’ın modellerinden net bir şekilde esinlenen diğer birçok üreticinin aksine BMW kendi tasarımını yapmayı seçmişti. BMW R 1200 C’nin üretimi 2004 yılında durduruldu. Bu tarihten sonra devam niteliğinde bir model üretilmedi.

    BMW Z8.

    BMW Z8, 2000 yılının Mart ayında piyasaya sunulmuştur. Otomobilin dış tasarımını odadaki diğer roadster modelleri ile karşılaştırırsanız BMW Z8’e hangi ünlü modelin ilham kaynağı olduğunu kısa süre içinde fark edebilirsiniz. Evet, BMW 507’den bahsediyoruz. BMW’nin böbrek şeklindeki radyatör ızgaraları yalnızca bu iki modelde yatay şekilde kullanılmış ve yine bu iki modelde yan taraflara hava girişleri yerleştirilmiştir. Uzatılmış oranları, klasik çizgileri, alçak gövdesi ve katlanır softtop tavanı ile BMW Z8, 507’nin çağdaş bir yeniden yorumudur. BMW Z8’in gövdesi, dış kaplamanın üzerine uygulandığı uzay çerçeve adı verilen ve kendi kendini taşıyan bir alüminyum çerçeveden oluşmaktadır. Alüminyumun paslanmaması nedeniyle boşluklara yalıtım uygulanmamıştır. Bu yapı, son derecede yüksek burulma direnci ile nispeten hafif bir gövde sağlayarak gerçek bir sürüş deneyimi yaşamanıza olanak tanır. Motor bölümü kapağının altında motor sporlarına uygun 5 litre hacimli ve 400 beygir gücüne sahip yüksek performanslı bir V8 motor yer almaktadır. BMW Z8, sıfırdan yüz km/sa hıza 4,7 saniyede ulaşabilmektedir. 2003 yılı da dahil olmak üzere otomobilden 5.703 adet üretilmiş olup bunların tümü el yapımıdır. BMW Z8, 1999 tarihli James Bond klasiği “Dünya Yetmez” filminde boy göstermiş, özel olarak titanyum zırhla kaplanan, uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen, yan bölümlerine roket fırlatıcılar eklenen ve altı adet bardak tutucu ile donatılan BMW Z8, Bond karakterini oynayan Pierce Brosnan tarafından kötü adamlarla savaşırken kullanılmıştır. Ancak, filmde işler bu sofistike roadster modeli için pek de iyi gitmez ve otomobil bir helikopter tarafından iki parçaya ayrılır. 39

    BMW C1.

    BMW tarihinde seri olarak üretilen ilk scooter, kask yerine emniyet kemeri ile kullanım içindi ve Almanya’daki reklam kampanyasının sloganı “Freuen Sie Sich auf die Stadt!”, “Şehri dört gözle bekleyin” anlamına geliyordu. BMW C1, büyük şehirler için halen yenilikçi iki tekerlekli bir araç konsepti olarak görülmektedir. Tasarımın amacı, iki tekerlekli bir aracın manevra kabiliyetini çarpışma testine tabi tutulmuş bir yolcu bölümü sayesinde bir otomobilin güvenliği ile birleştirmekti. Bu konsept, şehirlerde artan trafik yüküne rağmen insanlara hareket kabiliyeti sağlama düşüncesinden doğmuştu. Önemli olan ikinci bir konu ise rüzgara ve yağmura karşı koruma sağlamaktı. Birçok ülkede scooter’lar için sürücülerin kask takma kuralına tabi olmadığı göz önüne alındığında, aracın iş dünyası ve ofis çalışanları için bir seçenek haline gelmesi amaçlanıyordu. Şirketin tarihi boyunca BMW mühendisleri, kapalı scooter konseptleri üzerinde geniş çaplı denemeler yapmıştı. BMW Yönetim Kurulu, bu türden bir projeye ilk olarak 1997 yılında yeşil ışık yakmıştı. Bundan iki buçuk yıl sonra ise scooter üretime geçmeye hazırdı. Ancak, sektörel basın kararsızlık içindeydi. İnsanları BMW C1 kadar fikir ayrılığına iten başka bir araç neredeyse olmamıştı. Herkes, konsepti cazip bulup bulmadığına kendi içinde karar vermeliydi. BMW C1’in azami hızı 100 km/sa’in biraz altındaydı. Medyanın büyük ilgisine ve genel konseptinin tutarlılığına rağmen kapalı scooter piyasada kabul görmeyi başaramadı. BMW C1’in üretimi 2003 yılında durduruldu.

    BMW M3 CSL.

    BMW Motorsport şirketinin adı 1993 yılında BMW M olarak değiştirildi. “Dünyanın en güçlü etkiye sahip harfi” olan “M”, isim için uygun bir seçenek olarak görüldü. 3, 5 ve 6 Serilerinin yanı sıra Z3 ve Z4 ailelerinden türetilen çok sayıda M modeli 1980’lerden itibaren piyasaya sunulmuştu. Seri üretimdeki coupé, cabrio, sedan ve hatta touring modelleri için yüksek performanslı M versiyonları üretilmişti. BMW M otomobilleri, motor sporlarının heyecanını gerçek anlamda yaşamanızı ve bu deneyimi olağan bir sürüş keyfine dönüştürmenizi sağlar. Tüm BMW M modelleri; gereksiz detaylar içermeyen ve günlük kullanıma uygun yüksek performanslı spor otomobillerdir. BMW, dünyada seri üretim modellerinden türetilmiş farklı bir spor otomobil serisi tasarlayan ilk otomobil üreticisi olmuştur. Bu otomobillerin tümü seri üretim modelleri ile çok yakından benzeşse de BMW M otomobillerde her zaman benzersiz tasarım ögelerine yer verilmiştir. Örneğin, 1986 yılında üretilen 3 Serisi BMW M3 spor otomobile bir göz atalım. Ön ve arkaya eklenen spoylerler ve arka camın daha düz oluşu aerodinamik özellikleri geliştirmiştir. Bunun sonucunda otomobil touring yarışlarındaki olağanüstü başarısının yanı sıra iyi satış rakamları elde etmiştir. BMW M3, halen tüm zamanların en başarı M modeli olmaya devam etmektedir. BMW M3 CSL, 2003 yılında piyasaya sunulan sınırlı bir özel üretim modelidir. Bu model yalnızca 1.383 adet üretilmiştir. Almanca açılımı “Coupé Sport Leichtbau” olan CSL kısaltması, “Hafif Spor Coupé” anlamına gelmektedir. Otomobilin bazı bileşenleri özel hafif malzemelerden yapılmıştır ve otomobil üzerinde karbon fiber takviyeli plastik bir tavan kullanılmıştır. Sonuç olarak otomobil, standart BMW M3 modelinden yüz kilogram daha hafif hale gelmiştir. Ayrıca, yere daha yakın bir ağırlık merkezine sahiptir. Bu özellikler, BMW M3 CSL’yi daha dinamik bir konuma getirmiş ve özellikle sıralı altı silindirli motor konusunda heyecanlı olan “Auto, Motor und Sport” adlı Alman otomobil dergisi şunları yazmıştı: “360 beygir gücündeki motorun sesi tam anlamıyla olağanüstü. “Sport” düğmesine basıp bu gücü etkinleştirdiğinizde enerjiniz yerine gelecek.”

    BMW i3.

    Elektrikli. Sürdürülebilir. Şehirli. BMW i3, günlük telaşlarla zahmetsiz şekilde başa çıkabilen yenilikçi teknolojilerle doludur. Trafikte fazla yer kaplamayan bu otomobil çevre kirliliğine de neden olmaz. Hafif ve şeffaf yapısıyla ayırt edici bir tasarıma sahiptir. Gelecekte büyük şehirlerde sürüşün keyifli hale gelebilmesi için otomobillerin kompakt ve çevik olması gerekecektir. BMW i3 Concept’in dönüş çapı oldukça dardır. Doğrudan direksiyon tepkisi, son derece çevik ve dinamik bir sürüş sağlar. BMW i3 Concept’i bir megakent otomobili olarak tanımlayabiliriz. Otomobil, geniş kapısı ve çok özellikli koltukları ile şehir içindeki hareketlilik gereksinimlerine kusursuz şekilde uygundur. Örneğin ön tarafta, koltuk boyunca kayarak otomobilden yolcu tarafından çıkmak oldukça kolaydır ve dar park alanlarında son derece pratiktir. BMW i3 Concept, tüm tahrik bileşenlerini sürüş modülüne entegre ettiğinden, aynı aks aralığına sahip diğer tüm otomobillerden çok daha geniştir. Bu elektrikli otomobilin temel özelliği, karbon fiber takviyeli plastikten yapılmış hafif gövdesidir. 2013 yılında üretime hazır duruma gelen BMW i3, kentsel hareketliliğin geleceğine giden yolu işaret etmektedir.

    BMW i8.

    Daha düşük yakıt tüketimi, daha fazla sürüş keyfi: Yüz kilometrede 2,1 litre yakıt tüketimi ve sıfırdan yüz kilometreye 4,4 saniyede hızlanma. Bu özellikler, 2011 yılında gerçekleşen Frankfurt Uluslararası Otomobil Fuarında kamuoyunun geleceğin spor otomobiline olan ilgisini arttıran BMW i8 Concept özellikleridir. BMW EfficientDynamics’in tüm teknolojik özelliklerini bir araya getiren otomobil bunları akıllı bir hafif yapı konseptine uygulamaktadır. Otomobilde kullanılan plug-in hybrid sistemin güçlü yanlarından biri de elektrikli motor ile yanmalı motorun benzersiz senkronizasyonudur. Bu çözüm, yola olağanüstü verimlilik ve dinamizm olarak yansımaktadır. Konsept çalışması, gelişmiş sürüş teknolojisinin yakıt tüketimini ve emisyon seviyelerini azaltırken sürüş keyfini yükseltebileceğini kanıtlamıştır. Dinamik oranların, optimize edilmiş aerodinamik özelliklerin ve dikey olarak açılan martı kanadı kapıların kullanıldığı tasarım, otomobile sportif özellikler katmaktadır. Otomobilin iç kısmında ise tüm bilgilere ve kontrollere optimum erişim sağlayan özelleştirilmiş sürücü kokpitinin de yardımıyla hem modern hem de yalın bir tasarım kullanılmıştır. BMW i8 Concept, geleceğin spor otomobili için temel bir gelişim modeli sunmaktadır.
    Borusan Oto Online Butik ve Aksesuar

    Yakında Sizlerle

    Hizmet verdiğimiz tüm markalarımızın butik ve aksesuar ürünlerini inceleyip satın alabileceğiniz Borusan Oto Online Butik ve Aksesuar platformumuz çok yakında sizlerle!

    Borusan Oto E-Bülteni

    Borusan Oto’dan ve temsil ettiğimiz markalardan en son gelişmeleri, heyecan verici yenilikleri ve özel fırsatları paylaştığımız aylık Borusan Oto E-bülten’ini keyifle okumak için formu doldurarak üye olabilirsiniz.


    Kişisel verilerinizin işlenmesi hakkında aydınlatma metnini buradan inceleyebilirsiniz.